Latest Posts

20 Aralık 2010 Pazartesi

Feynman : Şüphe & Belirsizlik

read more...

Einstein Haklı Çıktı..!


"Aynı anda 2 yerde olabilme" deneyinde büyük ilerleme kaydedildi..

ABD'de California Üniversitesi bilim adamları, aynı anda iki farklı enerji durumunda bulunabilen bir aygıt geliştirerek Albert Einstein'ın öncülerinden olduğu "kuantum teorisi"ni haklı çıkardı. Yılın buluşu kabul edilen aygıt, toz zerresi kadar küçük bir metal parçasını "mutlak sıfır" kabul edilen eksi 273 dereceye yakın bir sıcaklığa kadar soğutuyor ve enerjisini bir kuantum artırıyor. Madde, bu noktada günlük hayatımızda karşı karşıya olduğumuz Newton fiziğinin kurallarından çıkıp Einstein tarafından tanımlanan kuantum yasalarına göre hareket etmeye başlıyor. Saniyede 6 milyar kez titreşen madde, algılanabilir bir elektrik akımı yayıyor ve aynı anda hem yüksek, hem de alçak enerji düzeyinde varolabiliyor.


EINSTEIN VAZGEÇMİŞTİ
Bilim adamları, henüz maddenin Einstein'ın mümkün olduğunu iddia ettiği gibi "aynı anda iki yerde birden bulunması"nı sağlamayı başaramadı; ancak bu buluş sayesinde bu hayalin gerçekleştirilebilir olduğu ortaya koymuş oldu. Einstein, kuantum fiziğinin gelişiminde öncü olmuş, ancak daha sonra bu teoremin "evreni belirsizleştirdiğini" iddia edip ''Tanrı evrenle kumar oynamaz'' diyerek reddetmişti.
read more...

5 Aralık 2010 Pazar

Cep telefonu yerine hologram


Eş zamanlı güncellenebilen, üç boyutlu holografik görüntü sistemi geliştirildi.
Bilimkurgu meraklıları için Yıldız Savaşları'nın dördüncü bölümünde Prenses Leia'nın R2D2 aracılığıyla Obi-Wan'dan yardım istemesi, olacakların habercisi olan unutulmaz sahnelerden biridir. Tüm seri boyunca sık sık karşımıza çıkacak olan hologramla iletişim anlarının ilkine bu sahnede şahit oluruz. Üstelik bu tip holografik iletişime yönelik sahneler içeren tek film de bu değildir. Bilimkurgu külliyatının vazgeçilmez bileşenlerinden biri denebilir 'hologram' için.

Ama cep telefonundan 'birkaç gömlek üstün' denebilecek bu hayali fikir, bilimkurgu edebiyatından doğan bir çok teknolojik ürün gibi gerçekleşmeye doğru adım adım yaklaşıyor.

Arizona Üniversitesi'nden bir araştırma ekibi, başka bir noktada holografik görüntü oluşturabilen ve bunu gerçek zamanlı olarak güncelleyebilen bir sistem geliştirdiklerini açıkladı
Ekip lideri Prof. Nasser Peyghambarian, cihaza ilişkin pek çok kullanım alanı olabileceğini öngörüyor: "Örneğin araba ve havacılık sanayiinde tasarımlar hayata geçirilmeden önce holografik görüntü üzerinde şekillendirilebilir. İstenilen değişiklikler anında yapılarak üç boyutlu olarak incelenebilir. Bunun yanında karmaşık bir tıbbi operasyon için dünyanın farklı noktalarındaki uzmanlar işbirliği yapabilirler. Operasyon üç boyutlu olarak her noktada aynı anda görüntülenirken, buna fikirlerle canlı olarak katkı yapabilmek mümkün olacak."

Sistem henüz son halini almış olmasa da işler durumdayken tanıtıldı. Mevcut haliyle bile cihaz, sahip olduğu potansiyeli gözler önüne seriyor. Sistemin kalbinde üç boyutlu holografik görüntüleri her iki saniyede bir kaydeden yeni tip bir plastik ekran yatıyor. bir cismin 16 kamerayla her açıdan çekilen iki boyutlu görüntüleri, bilgisayar yardımıyla bir başka noktaya gönderiliyor. Gönderilen noktada mevcut olan bir lazer, gelen bilgiyi ışığa duyarlı bir polimer üzerine 'basıyor'. Farklı perspektiflerdeki 16 fotoğrafın birleşimiyle elde edilen üç boyutlu görüntü doğal olarak hemen yok oluyor fakat lazer bir sonraki 'kareyi' ilk görüntü tamamiyle yok olmadan meydana getirmiş oluyor.
Daha önceki prototip olan 10 x 10 cm boyutlarındaki polimer tek renkli görüntü oluşturup bunu da dört dakikada bir güncelleyebilirken, yeni sistem 45 x 45 cm boyutlarında ve iki saniyede bir güncellediği görüntüleri renkli oluşturabiliyor. Holografik görüntüyü izleyebilmek için herhangi bir üç boyut destekli gözlüğe ihtiyaç duyulmuyor.

Son gelişme, bir kaç basamak sonra sinema salonlarında yaşayacağımız yeni film izleme deneyimi hakkında da ipuçları sunuyor.
read more...

3 Aralık 2010 Cuma

CERN de anti-madde gözlendi


Avrupa Nükleer Araştırma Merkezinde (CERN) anti-madde hapsedildi ve gözlendi. Fizik bilim insanlarının gerçekleştirdikleri bir deneyde, modern bilimin en büyük sırlarından biri olan ”anti-madde” nin elde edilmesi ve saniyenin onda biri süresince hapsedilerek gözlemlenmesinin başarıldığı ifade edildi.
”Alfa” deneyinde, elde edilen 38 adet anti-hidrojen atomu, üzerinde yeterince gözlem yapılacak bir süre boyunca, yani saniyenin onda birinde, belirli bir ortamda tutularak (hapsedilerek) incelendi.
Elde edilen anti-maddenin, madde ile temas anında yok olmasından ötürü, gözlemlenmesi için, madde ile temas kuramayacağı bir ortamda yalıtılarak hapsedilmesi gerekiyordu.
Nature dergisinde yer alan makaleye göre, hidrojen atomlarının karşıtı olan anti-hidrojen atomlarını vakumlu bir ortamda üretmeyi başaran fizikçiler, bu atomları, üzerinde çalışmayı yetecek süre boyunca yalıtılmış ortamda tutmayı başardılar.
Bu anti-madde atomlar üzerinde yapılan gözlemler, evrenin ortaya çıktığı Büyük Patlama’dan sonra anti-maddeye ne olduğunun anlaşılmasını sağlayabilecek. Deneyle ilgili araştırmacılardan Jeffrey Hangst, ”hiç kimsenin henüz anlayamadığı nedenlerden dolayı doğa, anti-maddeyi dışlamış durumda” diyerek, bunun, anti-maddenin sakladığı sırları ortaya çıkarma konusunda kendileri açısından teşvik edici olduğunu belirtti.
read more...

26 Ekim 2010 Salı

Ay'da Su Bulundu..!

Amerikan Havacılık ve Uzay Dairesi NASA, uzay araştırmalarında tarihe geçecek bir buluşa imza attı.

Armstrong’un ay yürüşünden 40 yıl sonra insanlık, Ay’a ilişkin ikinci en büyük buluşunu yaptı.

NASA, "Ay’da donmuş halde önemli miktarda su bulunduğunu" açıkladı.

Yıllardır Ay’da su arayan NASA, özellikle Ay’ın hiç güneş almayan güney kutbunda önemli miktarda su bulunduğunu tahmin ediyordu.

NASA, buradaki en büyük kratere Ay’ı izlemekte kullandığı gözlem uydusu aracılığıyla farklı bir "bombardıman" uyguladı.

İlk önce uydunun yakıt tankı kraterle çarpıştırıldı, sonra da uydunun kendisi...

Toz bulutunun ortadan kalkmasıyla NASA merkezine gelen veriler çok büyük bir buluşun yapıldığını ortaya koydu.

NASA, çarpışmanın olduğu kraterde donmuş halde olsa da önemli miktarda su bulunduğunu açıkladı.

Ay’da suyun keşfi, bir sonraki aşamada burada insanların da yaşayabileceği kalıcı üsler kurabilmesini sağlayacak.

Saf su roket yakıtının da önemli bir bileşeni...

İnsanlı uzay araçlarının yakın gelecekte Ay’da yakıt ikmali yapıp Mars ve daha uzaktaki gezegenlere ulaşabileceği de belirtiliyor. NASA’nın Ay Kraterleri Gözlem ve Algılama Uydusu birimi sorumlularından Anthony Colaprete, düzenlediği basın toplantısında, bulunan suyun önemli miktarda olduğunu söyledi.

NASA, su bulma umuduyla Ay’ın güney kutbunu "bombardıman etmişti".

Ay’da su olduğu daha önceki araştırmalarda belirlenmesine karşın, bu "bombardımanla" suyun keşfinin burada kalıcı bir üs kurma olasılığını artıracağı açıklanmıştı.
read more...

6 Ağustos 2010 Cuma

Türk Bilim adamından ses getirecek bir buluş: "4 işlem yapabilen molekül"


4 işlem yapabilen molekül

Prof. Dr. Akkaya, hayal sınırlarını zorlayan icadıyla maddenin en küçük yapı taşlarından olan molekülleri matematiksel işlem yapabilir hale getirdi.



Geçen yılın TÜBİTAK ödüllü bilim adamı Bilkent Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Umut Akkaya, hayal sınırlarını zorlayan icadıyla maddenin en küçük yapı taşlarından olan molekülleri, matematiksel işlem yapabilir hale getirdi.
İcatla, bilgisayar işlemcilerinin bu akıllı nano boyuttaki moleküllerden yapılabilmesi için ilk ve en önemli adım da atılmış oldu.
Profesörün icadıyla, gelecekte çok daha küçük boyutta molekül bilgisayarların yapımı da hayal olmaktan çıktı.
Bilkent Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Engin Umut Akkaya, AA muhabirine çalışmasına ilişkin bilgi verirken, dünya genelinde başka araştırmacıların da moleküllerle elektronik devreler üzerine çalışmalar yürüttüğü anlattı.
Akkaya, uzun yıllar süren araştırmaları sonucunda moleküller dünyasıyla makroskopik dünya arasında ışık aracılığıyla iletişim kurabilen bir dizi molekül geliştirmeyi başardıklarını bildirdi.
Kimyasal yollarla çinko ve kadmiyum gibi iyonları input olarak işleyen molekülün tüm tasarımını kendilerinin yaptığını anlatan Akkaya, moleküle ilişkin şu bilgileri verdi:
''Bu molekül, belirli dalga boylarında (farklı renklerde) ışık verebiliyor. Toplama ve çıkarma yapması için gerekli input kimyasal olarak verebiliyor, output ise ışık ya da kimyasal formda olabiliyor.
Yaklaşık 0.1 nanometreküp hacimindeki floresans özellikli yeni molekülümüze ışık ve kimyasal inputlarla çalışıyor. Böylece istenen matematiksel işlemleri de yapabiliyor. Şu an sadece toplama ve çıkarma yapabilen molekül üzerinde ileride, şifreleme de dahil olamak üzere çok daha geniş alanda uygulamalar geliştirilecek.''
''MOLEKÜLER BİLGİSAYARLAR GELECEK''

Prof. Dr. Engin Umut Akkaya
Söz konusu çalışmalarıyla bilgisayarların işlem yapan silisyum çiplerinin moleküllerle yapılmasının ilk ve en önemli adımını attıklarını belirten Akkaya, ''Kimya alanında bu tip moleküller, biraz da şans eseri elde ediliyordu. Biz bu çalışmamızda ise ilk kez molekülü kendimiz tasarlayarak geliştirdik. Ne yaparsak nasıl davranır düşüncesiyle hareket ettik. Bu nedenle molekülün sistem tasarımı çok iyi ve o nedenle bilim dünyasında çok ses getirdi ve editörler tarafından çalışmamız Kimyanın en prestijli dergisi Journal of the American Chemical Society dergisine kapak olarak seçildi'' dedi.
Akkaya, derginin 132 yıllık yayın hayatında Türkiye'den sadece 7 makale yayınlandığını da belirterek, bunlardan 5'inin kendi laboratuvarındaki son 5 yıldaki çalışmaların sonuçlarına ait olduğunu söyledi.
Molekülleri akıllı hale getirdiklerini, bu moleküllerin dış dünyayla ve birbirleriyle iletişim kurabildiğini ifade eden Akkaya, daha sonraki çalışmalarında bunları birbirleriyle biraraya gelecek hale getireceklerini kaydetti.
GÜDÜMLÜ İLAÇ TASARIMLARINDA AKILLI MOLEKÜLLER
Bilgiyi işleyebilen molekülün, aynen bilgisayarlarda silisyum işlemciler gibi bir takım input ve output sistemine göre çalıştığını bildiren Akkaya, ''Bu çalışmanın bir ötesi için beklenen konu, bilgi işleyen bu molekülleri birararaya getirerek çok daha üst sistemlere ulaşmak. Bu şimdilik mümkün görünüyor. Bu sistem, özellikle çeşitli hastalıkların tedavisinde güdümlü ilaçlar için oldukça önem taşıyor'' dedi.
İlk adımını attıkları çalışmalarında asıl hedeflerinin dışarıdan kontrol edebilebilen ya da kontrol programı yüklenebilir molekül tasarımları yapmak olduğunu dile getiren Akkaya, ''Yani moleküler robotiğe doğru giden bir yapılara ulaşmak istiyoruz'' dedi.
Akkaya, akıllı moleküllerin gelecekteki kullanımına ilişkin şöyle konuştu:
''Şimdiden 20 yıl sonra bilgisayar yerine bir kap içinde sıvı bir bilgisayar olur mu? diye düşündüğümüzde şu an bundan şüpheliyim. Ama bugün atılan temeller üzerine kurulacak moleküler sistemlerden yararlanarak yapılacak multi-fonksiyonel ilaç taşıyıcı sistemleri, ilaç taşıyıcı moleküler robotik sistemler, pekala mümkün olabilir. Yani aslında biz bugünün yarı iletken tabanlı bilgisayarlarının yaptığını değil, yapamadıklarını hedefliyoruz.''
Bilkent Üniversitesi Kimya Bölümü Öğretim Üyesi ve UNAM-Malzeme Bilimi ve Nanoteknoloji Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Engin Umut Akkaya, geçen yıl kanser tedavisinde umut olarak gösterilen fotodinamik terapi yönteminin etkinliğini büyük oranda arttıran nanoteknoloji tabanlı, ileride de ilaç olarak geliştirilebilecek molekül senteziyle TÜBİTAK Bilim Ödülü almıştı.
read more...

10 Temmuz 2010 Cumartesi

Stephen Hawking'le Evrenin Sırları-UZAYLILAR Bölüm-3

read more...

8 Temmuz 2010 Perşembe

Stephen Hawking'le Evrenin Sırları-UZAYLILAR Bölüm-2

read more...

Stephen Hawking'le Evrenin Sırları-UZAYLILAR Bölüm-1

read more...

6 Temmuz 2010 Salı

NIKOLA TESLA "ONUN YANINDA THOMAS EDISON BİLE APTAL KALIR"


İşte size bir ödev:
Ansiklopedilerinizi karıştırıp aşağıdaki soruların yanıtlarım kontrol edin (cevaplar parantez içinde verilmiştir):
1) Radyo'yu kim icat etti? (Marconi)
2) Röntgen makinesini kim icat etti? (Roentgen)
3) Triyot lambayı kim icat etti? (De Forest)
Hazır araştırmaya başlamışken, floresan ampulünü, neon ışıklarını, hız göstergelerini, otomobil kontak sistemini ve radar, elektron mikroskobu ve mikrodalga fırının esaslarını da kimin keşfettiğine bir bakın.
Muhtemelen, yirminci yüzyılın başlarında dünyanın en tanınmış bilim insanlarından olan Nikola Tesla'dan bahsedildiğine pek rastlamazsınız. Doğrusu, bugün onun ismini duymuş olan çok az insan vardır. Bunu sağladıkları için Thomas Edison ve General Electric'teki ekibine ne kadar teşekkür etsek azdır.
Tesla, birçoklarınca, dört yüz kilometre mesafeden on bin adet uçağı yok edebilecek ölümcül ışınlardan bahseden tuhaf biri olarak kabul edilmiş ve edilmektedir. Yeryüzünü ikiye bölebileceğini bile iddia etmişti. On dokuzuncu yüzyılın sonlarında, ses ve görüntülerin hava yoluyla iletilebileceğini iddia etmiş ve Edison'a, DC (Doğru Akım) elektrik sistemini alıp münasip bir yerine sokmasını söylemişti. İncilere karşı olağandışı bir nefreti vardı ve yanında çalışanların herhangi bir şekilde inci takmasını kesinlikle yasaklamıştı. En tuhafı da, yemeden önce yiyeceklerinin hacimlerini hesaplamasıydı.
Bir başka deyişle, Tesla'nın bahsini duymuş olan herkesin onu birinci sınıf bir kaçık olarak değerlendirmiş olması muhtemeldir.
Ama bazı şeyler değişiyor.
Hayatının son kısmında ortaya çıkmış bütün olağandışı yönleri bir tarafa, Tesla bu bölümün başında saydığım her şeyin ve çok daha fazlasının mucididir. Ama bundan hiç bahsedilmez. Etrafınıza baktığınızda karşılaşacağınız, modern hayatı modern yapan birçok unsurdan bir şekilde o sorumludur.
Hiç şüphe yok ki, Nikola Tesla, Leonardo da Vinci'den beri yaşamış en büyük dehadır.
Peki kimdi bu deha?
Sırp kökenli olan küçük Nicky Tesla, 1856 yılında, Hırvatistan'ın Smiljan kentinde (o dönemin Avusturya-Macaristan İmparatorluğu sınırlarında) doğmuştu. Olağandışı bir hafızası vardı ve altı dilde konuşmayı öğrenmişti. Avusturya Teknik Üniversitesi'nde dört yıl boyunca matematik, fizik ve mekanik eğitimi aldı.
Ancak Tesla'yı esas önemli yapan, elektrik hakkındaki üstün kavrayışıydı. Elektriğin hala emekleme çağını yaşadığı bir dönemden bahsettiğimizi unutmayın.
Tesla 1884 yılında Amerika'ya ilk geldiğinde, Thomas Edison için çalışmaya başladı. Edison, DC elektrik sistemiyle ilgili ciddi sorunlar yaşıyordu. Tesla'ya, sistemdeki hataları düzeltmesi karşılığında büyük paralar vermeyi vaad etti. Tesla, Edison'u yüz bin dolarlık zarardan kurtardı (bugünkü karşılığı milyonlarca dolar) ama Edison anlaşmanın kendi üstüne düşen kısmını yerine getirmeyi reddetti. Tesla işi bırakınca, Edison'un ekibi onun dehasının gün ışığına çıkmasını engellemek için büyük çabalar sarfetti. Tesla'nın bugün pek tanınmamasının başlıca sebebi budur.
Tesla, elektrik iletimi için daha iyi bir sistem kurdu -bugün hala evlerimizde kullandığımız AÇ (Alternatif Akım) sistemi. AC'nin DC sistemine göre büyük avantajları vardı. Tesla'nın daha gelişmiş modellerini tasarladığı transformatörleri (bunları keşfeden o değildi) kullanarak alternatif akım voltajı artırılabiliyor ve ince teller vasıtasıyla uzak mesafelere aktarılabiliyordu. DC bunu başaramıyordu çünkü her kilometre karede bir elektrik santrali bulunması gerekiyor ve elektrik ancak çok kalın kablolarla iletilebiliyordu.
Elbette, böyle bir akım sisteminin işe yaraması ancak bu sistemle çalışacak araç gereç varsa mümkündü. Bu yüzden, Tesla, evinizdeki hemen her alette kullanılan motorları icad etti. Bu öyle basit bir başarı değildi; on dokuzuncu yüzyıl sonlarında bilim insanları, alternatif akım sistemine uygun motorların yapılamayacağına, dolayısıyla AC'nin kullanımının tam bir vakit kaybı olduğuna kanaat getirmişlerdi. Ne de olsa, bir akım saniyede altmış defa yön değiştirirse, motor ileri geri sallanmaktan hiçbir işe yaramayacaktı. Tesla bu sorunu kısa sürede çözerek aksini ispatladı.
AÇ sistemi kulaktan kulağa yayılmaya başlamıştı ve doğal olarak George Westinghouse'un kulağına da ulaştı.
Tesla, Westinghouse ile imzaladığı anlaşmaya göre, satılan her AÇ kilovatı için iki buçuk dolar kazanacaktı. Tesla, birdenbire, hayalini kurduğu tüm deneyleri yapmasına yetecek paraya sahip olmuştu.
Sanayi onları 'icat etmeden' kırk yıl kadar önce, laboratuvarında flüoresan lambaları kullanmaya başladı. Dünya Fuarları'nda ve benzeri sergilerde, cam tüpleri alıp eriterek, onlarla ünlü bilim insanlarının isimlerini yazdı; bugün her tarafta karşımıza çıkan neon ışıklarının ilk örnekleri. Tesla ayrıca, Niagara
Şelaleleri'nde, dünyanın ilk hidroelektrik santralini kurdu. Bütün bunlara ek olarak, arabalar için ilk hız göstergesinin patentini aldı.
Ancak, Edison DC sistemine çok fazla para yatırmıştı ve bu yüzden General Electric, Tesla'nın her yeni keşfini karalamak için elinden geleni yaptı. Edison, sürekli olarak AÇ elektriğinin DC enerjisinden çok daha tehlikeli olduğunu göstermeye çabaladı.
Buna karşılık olarak Tesla da kendi pazarlama kampanyasını yürüttü. Chicago'daki (yirmi bir milyon insanın katıldığı) 1893 Dünya Fuarı'nda, yüksek frekanslı AÇ enerjisini kendi vücudundan geçirerek ampullere iletip, AÇ elektriğinin ne kadar güvenli olduğunu sergiledi. Bu sayede, kalabalığa zararsız elektrik şimşekleri gönderebilir hale geldi. Güzel numara!
Tesla'ya ödenmesi gereken ücret bir milyon doları geçmeye başlayınca, Westinghouse maddi sıkıntılarla karşılaştı. Tesla, anlaşmanın yürürlükte kalması halinde Westinghouse'un ayakta kalamayacağını anlamıştı ve alacaklılarla karşı karşıya gelmeyi de istemiyordu doğrusu. Onun hayali herkesin AÇ elektriğini ucuz fiyatlarla kullanabilmesiydi. Bu yüzden anlaşmayı yırtıp attı! Dünyanın ilk dolar milyarderi olmak yerine, patentlerinin tamamı karşılığında 216 bin dolar aldı.
1898 yılında, Madison Square Garden'da, ilk uzaktan kumandalı maket gemiyi dünyaya tanıttı. Niyeti, bu icadı uzaktan kumandalı, insansız bir torpido olarak pazarlamaktı ama Savaş Bakanlığı buna karşı çıktı. Ama siz bütün uzaktan kumandalı uçaklar, arabalar, tekneler ve televizyonlar için Tesla'ya teşekkür edebilirsiniz.
Tesla'nın en büyük hayali, tüm dünyaya bedava bir enerji kaynağı sağlamaktı. 1900 yılında, J.P. Morgan'ın yatırdığı yüz elli bin dolarlık sermayeyle, New York'un Long Island bölgesinde, 'Kablosuz Yayın Sistemi' adını verdiği kulenin inşaatına başladı. Bu yayın kulesinin amacı, dünyanın telefon ve telgraf ağlarını birleştirmek; hatta görüntülerin, borsa bilgilerinin ve meteoroloji haberlerinin dünyanın her köşesine iletilmesini sağlamaktı. Ne yazık ki, bunun dünyaya bedava enerji sağlamak anlamına geldiğini fark ettiğinde, Morgan projeyi finanse etmekten vazgeçti.
Birçok yoruma göre, ABD hükümeti, Alman casus denizaltıları tarafından yön saptamada bir işaret olarak kullanılmasından endişe ettikleri kuleyi yıktı. Gerçekte ise, Morgan'ın sermayesini geri çekmesinden sonra maddi sıkıntı içine düşen Tesla, borçlarını ödemek için kuleyi düşük fiyata satmıştı.
Tüm dünya onun kaçığın teki olduğunu düşünüyordu. Ne de olsa, ses, görüntü ve elektriğin iletilmesi o dönemlerde duyulmuş şey değildi.
Ancak dünyanın bilmediği şey, Marconi'nin sözde keşfinden on yıl kadar önce, Tesla'nın radyonun temelini oluşturan ilkeleri göstermiş olduğuydu. Hatta, Tesla'nın öldüğü 1943 yılında, Yüksek Mahkeme tarafından, Tesla'nın daha
önceki tarifleri sebebiyle Marconi'nin patentlerinin geçersiz sayılmasına karar verildi. Buna rağmen, radyonun mucidi olarak Tesla'nın adı geçmez. (Not: Marconi'nin radyosu ses değil bir sinyal iletiyordu ve Tesla bunu yıllar önce yapmıştı zaten.)
Yaşamının son döneminde, Tesla'nın iddiaları basın tarafından abartılmaya başladı.
Tesla, Mars ve Venüs'ten radyo sinyalleri aldığını bildirmişti. Bugün biliyoruz ki o sinyalleri uzak yıldızlardan alıyordu ama o zamanlar evren hakkında çok az şey biliniyordu. Basın da onun 'ahlaksız' iddialarıyla ortalığı ayağa kaldırdı.
Tesla, Manhattan'daki laboratuvarında, elektrikli bir diyapazonun (Titreştirilince ana seslerden birini veren U biçiminde küçük bir çelik araç -ç.n.) içinde dünyayı meydana getirdi. Buharlı bir osilatörün (Radyoda elektrik titreşimleri meydana getiren aygıt -ç.n.) ayağının altındaki zeminle aynı frekansta titremesini sağladı. Eski Memorez reklamlarında Ella Fitzgerald'ın sesiyle bardakları kırması gibi.
Sonuç mu? Çevredeki bütün mahalleleri etkileyen bir deprem! Binalar sallandı, sıvaları döküldü ve pencereleri kırıldı.
Tesla, bu prensibin, teoride, Empire State binasını yıkmak veya dünyayı ortadan ikiye bölmek için de kullanılabileceğini iddia etti. Yeryüzünün titreşim frekanslarını, bilim bunları onaylayabilecek düzeye gelmeden neredeyse altmış yıl önce belirlemişti.
Yeryüzünü ikiye ayırmak gibi bir şeyi denemediğini de sanmayın. Yani, bir nevi.
1899 yılında, Colorado Springs'teki laboratuvarında, yeryüzüne enerji dalgaları göndermiş ve bunlar da doğal olarak kaynaklarına geri dönmüşlerdi. Aynı ilke bugünün güvenilir sismik deprem istasyonlarının temelidir. Dalgalar geri geldiklerinde, daha fazla elektrik gönderdi.
Sonuç mu? Kayıtlara geçmiş en büyük insan yapımı şimşek: Tam 40 metre! Hala kınlamamış bir rekor! Beraberinde oluşan gök gürültüsü otuz beş kilometre öteden bile duyulmuştu. Laboratuvarın etrafındaki çayırın üzerini tuhaf bir mavi alev kaplamıştı; tıpkı St. Elmo'nun Ateşi gibi. Ne yazık ki, yerel güç şebekesinin teçhizatını havaya uçurmuştu ve bu deneyi bir daha asla tekrarlayamadı.
Birinci Dünya Savaşı'nın başlangıcında, hükümet umutsuz bir şekilde Alman denizaltılarım tespit edebilmenin yolunu arıyordu, iyi bir yöntem bulması için Thomas Edison görevlendirildi. Tesla, gemilerin tespit edilmesi için enerji dalgalarının kullanılmasını önerdi -yani bugünkü radarların. Edison, Tesla'nın önerisini gülünç olarak niteledi ve dünya bu keşfin yapılması için bir yirmi beş yıl daha beklemek zorunda kaldı.
Yaşam boyu yaratıcılığı için ödülü ne mi oldu? Tesla'dan başka herkese verilen Edison Madalyası! Edison'dan işittiği bütün hakaretlerin üstüne gerçek bir tokat.
Daha nice anekdotlar aktarılabilir.
Sektörün kendisini bilim literatüründen dışlama çabası (belli ki çok başarılı olmuşlar) yüzünden yirmi yıl boyunca bir nevi sürgün hayatı yaşadı. Sermayesi olmadığı için deneyemediği teorileri sayısız defterin üzerinde kaldı.
Modern dünyayı icat etmiş olan adam, 7 Ocak 1943 tarihinde, 86 yaşındayken, neredeyse meteliksiz bir halde hayata gözlerini yumdu. Cenazesine iki binin üzerinde insan katıldı.
Tesla, yaşadığı süre boyunca, yüzden fazla patent almıştı. Sürekli beş parasız olmasaydı Edison'un rekorunu da geçe,bilir-di belki. Yaşamının son otuz yıllık kısmında, maddi imkanları patent işlemlerinin çok azını karşılamaya yetti.
Tesla, Edison ve döneminin birçok mucidinden farklı olarak, fikirlerine bilim tarihinde daha önce hiç rastlanmamış özgün bir düşünürdü. Ne yazık ki, dünya onun kadar yaratıcı insanlara hak ettikleri maddi takdiri veremiyor. Sadece bu fikirleri alıp basit, kullanışlı ürünlere çeviren kişileri ödüllendiriyor.
Bugünün bilim adamları hala onun notlarını inceliyor. En başarılı uzmanlarımız onun dünyaya yayılmış teorilerini şimdi anlıyor. Örneğin, tasarladığı döner alanlı türbin motorun, modern araçlarla birleştirildiğinde, bugüne dek üretilmiş en yetkin motorlardan biri olduğu anlaşılıyor. Kriyojenik (Kriyojeni, derin soğutmanın eş anlamlısıdır -ç.n.) sıvılar ve elektrikle yaptığı deneyler, modern süper iletkenlerin temelini sağlamıştır. Bir elektronun düşük yüklü parçalarına işaret eden deneylerden bahsetmiştir; yani, bilim adamlarının 1977 yılında nihayet keşfettikleri, kuarklar! (Fizikte, temel parçacıklardan oluşan bileşen -ç.n.)
İnanılır gibi değil!
Belki tarihin, gerçek bir dehayla karşılaştığında bunu anlayabileceği günler de gelecektir.
read more...

22 Haziran 2010 Salı

TESLA; ŞİMŞEKLERİN EFENDİSİ

read more...

"Tesla Kafesi"

read more...

"Van Allen Kuşakları"


Atmosferin yanı sıra "Van Allen Kuşakları" denilen ve Dünya'nın manyetik alanından kaynaklanan bir tabaka da, gezegenimize gelen zararlı ışınlara karşı bir kalkan görevi görür. Güneş'ten ve diğer yıldızlardan sürekli olarak yayılan bu ışınlar, insanlar için öldürücü etkiye sahiptir. Özellikle Güneş'te sık sık meydana gelen ve "parlama" adı verilen enerji patlamaları, Van Allen Kuşakları olmasa, Dünya'daki tüm yaşamı yok edebilecek güçtedir.

Van Allen Kuşakları'nın yaşamımız açısından önemini Dr. Hugh Ross şöyle anlatmaktadır:

Dünya, Güneş sistemi'ndeki gezegenler arasında en yüksek yoğunluğa sahiptir. Bu geniş nikel-demir çekirdeği büyük bir manyetik alandan sorumludur. Bu manyetik alan Van Allen radyasyon koruyucu tabakasını meydana getirir. Bu tabaka yeryüzünü radyasyon bombardımanından korur. Eğer bu koruyucu tabaka olmasaydı, Dünya'da hayat mümkün olmazdı. Manyetik alanı olan ve kayalık bölgelerden oluşan diğer tek gezegen Merkür'dür. Fakat bu manyetik alanın gücü Dünya'nınkinden 100 kat daha azdır. Van-Allen radyasyon koruyucu tabakası Dünya'ya özeldir.

Geçtiğimiz yıllarda tespit edilen bir parlamada açığa çıkan enerjinin, Hiroşima'ya atılanın benzeri 100 milyar atom bombasına eş değer olduğu hesaplanmıştır. Parlamadan 58 saat sonra pusulaların ibrelerinde aşırı hareketler gözlenmiş, Dünya atmosferinin 250 km üstünde sıcaklık sıçrama yapıp 2.500 0C'ye yükselmiştir.

Şimdi bu konuda bir ek daha yapmak istiyorum. Biliğiniz gibi bu VAN ALLEN kuşakları manyetizmanın sonucunda ortaya çıkmaktadır. Buna da dünyanın çekirdeğinde yer alan Demir elementi sebep olmaktadır. Ama demir dünyada nasıl oluşmuştur? Yoksa dışarıdan,yani uzaydan mı gelmiştir? Peki bu nasıl mümkün olmuştur? İşte cevabı:

Sadece Dünya'daki değil, tüm Güneş Sistemi'ndeki demir, dış uzaydan elde edilmiştir. Çünkü Güneş'in sıcaklığı demir elementinin meydana gelmesi için yeterli değildir. Güneş'in 6000 0C'lık bir yüzey ısısı ve 20 milyon 0C'lik bir çekirdek ısısı vardır. Demir ancak Güneş'ten çok daha büyük yıldızlarda, birkaç yüz milyon dereceye varan sıcaklıklarda oluşabilmektedir. Nova veya Süpernova olarak adlandırılan bu yıldızlardaki demir miktarı belli bir oranı geçince, artık yıldız bunu taşıyamaz ve patlar. Demirin uzaya dağılması işte bu patlamalar sonucunda mümkün olur. Dr. Mazhar, U. Kazi, Newyork

Bilimsel bir kaynakta bu konu ile ilgili olarak şu bilgiler de yer almaktadır:Daha yaşlı Süpernova olaylarını gösteren deliller de vardır: Deniz tabanında biriken demir-60 yaklaşık 5 milyon yıl önce Güneş'ten 90 ışık yılı uzaklıkta meydana gelen bir Süpernova patlamasının delili olarak yorumlanmıştır. Süpernova patlamasında oluşan demir-60, 1.5 milyon yıl yarılanma ömrü olan radyoaktif bir izotoptur. Dünya'nın yer altı katmanlarında bulunan demir-60 izotopu, yakın uzayda bulunan elementlerin nükleosentez geçirip, önce Dünya atmosferine oradan da yer altı katmanlarına saplanması sonucu oluşmuştur.
http://www.istanbul.edu.tr/fen/astronomy/populer/cevre/cevresi.htm; Yard. Doç. Dr. Yüksel Karataş, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Bölümü, Popüler Bilim (Popular Science Magazine), no. 92, 2001, ss. 38-43, [American Scientist, c. 88, s. 1].


Ünlü mikrobiyolog Micheal Denton, Nature's Destiny (Doğa'nın Kaderi) adlı kitabında demirin önemini şu sözleriyle vurgulamıştır:

Tüm metaller içinde demirden daha çok hayati önem taşıyanı yoktur. Bir yıldızın çekirdeğinde demirin birikmesi süpernova patlamasını tetikler ve böylece hayat için gerekli olan atomların tüm evrene yayılmasına imkan verir. Demir atomlarının Dünya'nın ilk aşamalarında çekirdekte oluşturduğu yerçekimiyle üretilen ısı, Dünya'nın başlangıçtaki kimyasal farklılıklarına neden olmuş ve atmosferin oluşumu ile sonuçta hidrosferin meydana gelmesini sağlamıştır. Dünya'nın merkezinde bulunan erimiş demir, dev bir mıknatıs görevi yapar ve dünyanın manyetik alanını oluşturur. Bu alan sayesinde Dünya'nın yüzeyini yüksek enerjili yıkıcı kozmik radyasyondan koruyan Van Allen radyasyon kuşakları oluşur ve hayati önem taşıyan ozon tabakasını kozmik ışın yıkımından korur.

Demir atomu olmaksızın evrende karbona bağlı yaşam olması mümkün olmazdı; süpernovalar olmaz, Dünya'nın ilk dönemlerinde ısınması gerçekleşmez, atmosfer ya da hidrosfer olmazdı. Koruyucu manyetik alan olmaz, Van Allen radyasyon kuşakları oluşmaz, ozon tabakası olmaz, (insan kanında) hemoglobini meydana getirecek hiçbir metal bulunmaz, oksijenin reaktifliğini yatıştıracak metal oluşmaz ve oksidasyona dayanan bir metabolizma meydana gelmezdi.

Hayat ve demir ile kanın kırmızı rengiyle uzaktaki bir yıldızın ölümü arasındaki bu gizemli ve yakın ilişki sadece metallerin biyoloji açısından önemli olduğunu göstermekle kalmaz, aynı zamanda evrenin biyolojik yönden önemini vurgular.
Michael J. Denton, Nature's Destiny, The Free Press, 1998, s. 198.

Bakarmısınız hem dünyanın korunması hemde demirin dünya da üstlendiği önemli görevler bizim hayatımızın varlıksebepleri olmuştur.
Bu konuda yorumlarınız alabilirmiyim. Ne düşünüyorsunuz bu kadar mükemmel bir koruma sistemi ve demirin önemi hakkında?

Dünyanın Çekirdeği, demir ve nikel gibi manyetik özelliği olan ağır elementleri içerir. İç çekirdek katı, dış çekirdek ise sıvı haldedir. Çekirdeğin bu iki katmanı birbiri etrafında hareket eder. Bu hareket ağır metaller üzerinde bir çeşit mıknatıslanma etkisi yapar manyetik alan oluşturur. İşte buna "Van Allen Kuşakları" denir. Bu manyetik alan sayesinde Dünya, uzaydan gelebilecek olan tehlikelere karşı korunmuş olur.
read more...

17 Haziran 2010 Perşembe

Titan'da Yaşam İzi


Satürn uydusu Titanın atmosferindeki hidrojenin yüzeye inince kaybolduğu belirleyen bilimciler, bunun hidrojen soluyan ilkel canlıların varlığına işaret edebileceğini öne sürdü.

NASA'ya ait Cassini aracı, Titan'ın yoğun atmosferine ilişkin yeni verielr gönderdi. 5150 km çapındaki gezegende organik kimyasallar tespit etti ve yüzeydeki sıvının su değil metan olduğunu ortaya çıkardı. Bu yüzden araştırmacılar buradaki olası yaşamın metan bazlı olabileceğini söylüyor.
Icarus dergisinden yayımlanan rapora göre, atmosferde süzülen hidrojen gazı yüzeyde kayboluyor. Bu da yüzeyde hidrojen solunumu yapan ilkel canlılar olduğu teorisini doğuruyor.

Jeofizik Araştırmaları Bülteninde yayımlanan ikinci raporda ise, kesinlikle atmosferde olması gereken bir kimyasalın eksik olduğu, bunun bir hayat formu tarafından tüketiliyor olabileceği belirtiliyor. Buna göre güneş ışığı ve atmosferdeki kimyasalların tepkimeye girmesi sonucu asetilen oluşması ve bunun yüzeye çökemsi gerekiyor. Ancak yüzeyde asetilen bulgusuna rastlanmıyor. Bu bilgi bilimciler, yüzeyde bu asetileni tüketen yaşam formları olabileceği varsayımına yöneltiyor.
Uzmanlar sonuçlar için başka açıklamalar olabileceğini de hatırlatıyor ancak bu son iki bulgu metan bazlı bir yaşam için en önemli iki koşulun karşılandığını gösteriyor.
read more...

11 Haziran 2010 Cuma

MATEMATİK EĞİTİMİNİ DEĞİŞTİRECEK FORMÜL


read more...

8 Haziran 2010 Salı


Işığın boşlukta kat ettiği mesafe 299.792 kilometre\saniye dir.
Işık yılı (sembol: ly), ışığın bir yılda boşlukta aldığı mesafedir.
1 ışık yılı yaklaşık (9,5 trilyon) km'dir.
Dünya ve Ay arasındaki en büyük uzaklık 1.3 ışık saniyesidir.
Dünya ile Güneş arasındaki en büyük uzaklık 499 ışık saniyesidir (8.3 ışık dakikası).
Samanyolu galaksisinin çapı 100000 ışık yılı kadardır.
Samanyolu galaksisine en yakın galaksi olan Andromeda galaksisi, bize 2.4 - 2.7 milyon ışık yılı uzaklıktadır.
read more...

6 Haziran 2010 Pazar

Sınava 2 hafta kala üniversite adaylarına öneriler




LYS'ye sayılı günler kaldı. Öğrenciler sıcaklarla beraber rehavete kapılmaya başladı. Fem Dershaneleri Rehberlik uzmanları sınava gireceklerin son günlerde çalışmayı bırakmalarına anlam veremezken, öğrencilerin konu tekrarı yapmaları ve çalışma tempolarını artırmaları gerektiğini söylüyor.

Bizler de öğrencilerin işini kolaylaştıracak önerileri belirleyip, işin uzmanlarıyla beraber LYS'nin gen haritasını çıkardık.

Yeni sınav sisteminde 2. basamağı oluşturan Lisans Yerleştirme Sınavı (LYS) 19-20-26-27 Haziran 2010 tarihlerinde toplam beş oturumda yapılacak. Her sınav öncesinde olduğu gibi bugünlerde de öğrencilerin kaygıları artmış durumda. "Oğlum televizyonu kapat, bir saat daha çalış." cümleleri havada uçuşmaya başlarken, veliler sınava girecekmiş gibi gün sayıyor. Yapılması gereken en akıllıca iş, havaların ısındığı şu günlerde bir taraftan stratejik çalışma yapmak, bir taraftan da zamanı en iyi şekilde değerlendirmek şüphesiz. Peki, bu süreci kayıpsız atlamak için öğrenci ve velilere ne tür görevler düşüyor?

Fem Dershaneleri Rehberlik Uzmanı Faruk Ardıç, sınava hazırlanan öğrencilerin yaşadığı kaygıları normal karşılıyor. Ardıç'a göre kaygının giderilmesinin en etkili yolu, hedeflere ulaşmayı sağlayacak gerekli planlamayı yapıp, uygulamaya koymak. Konu eksiği olmayanların bol bol deneme çözmesi ve konu tekrarları yapması altı çizilen diğer noktalar. Ardıç 'Son anda gelen şehadetten hayır gelmez' mantığıyla ders çalışmayı bırakanları ise uyarmayı ihmal etmiyor: "Ders ve sosyal hayatınızı dengeleyin. Çalışmalara hız verin." Psikolog Sinem Demir ise ailelerin öğrencilerle kurduğu iletişime dikkat çekiyor. Ailenin yapıcı dil kullanmasının genci ders çalışmaya karşı motive edeceğini söylerken, önemli hatırlatmalarda bulunuyor: "Çocuğunuza uygun model olun, diğer öğrencilerle karşılaştırmayın, çocuklarınızı lütfen rahat bırakın!" Bizler de Fem Dershaneleri Rehberlik uzmanları ve Psikolog Demir'le beraber sınavın gen haritasını çıkarıp, başarıya giden yolda karşılaşılan sorunları ve çözüm yollarını belirledik.
read more...

1 Haziran 2010 Salı

İSRAİLİ LANETLİYORUZ !..

read more...

22 Mayıs 2010 Cumartesi

FOTOELEKTRİK OLAY-1 (soru çözümü)

read more...

IŞIK TEORİLERİ-1 (soru çözümleri)

read more...
 
 
Clicky Web Analytics